6 Şubat 2023…
Yüreklerimize kor ateşler düştü.
Ülkemizde, yüzyılın en büyük felaketlerinden biri yaşandı.
Bu sonsuz derinlikteki acı, öylesine büyük ki; parça parça, lime lime oldu kalplerimiz. Kimimiz, evini, işini kaybetti. Kimimiz ailesini kaybetti. Kimimiz akrabalarını, eşini, dostunu, arkadaşlarını kaybetti. Kimimiz kolunu, kimimiz bacağını, kimimiz hayatını kaybetti. Birçoğumuz, yaşadıkları şehri kaybetti, memleketini yitirdi. Geride kalanlar, bizler için ise hayat, asla eskisi gibi olmayacak. Korkular, acılar, çaresizlik, umutsuzluk, öfke, belirsizlik, yalnızlık… Birbirine geçmiş bu hislerle, karışmış bir duygu yumağının, herhangi bir ucundan tutamaz halde, duygusal gereksinimlerimizin de, temel ihtiyaçlar gibi elzem olduğu ile hepimiz bir kez daha yüzleştik.
Tüm meslek hayatım boyunca, giderek daha da artan bir arayışla, iyileşmek nedir diye anlamaya ve anlatmaya çalışırken, birçok farklı enstrümanı keşfetmeye çalışırken, yolum Bach Çiçekleri Terapisi ile kesişti ve iyileşmeye bakışım, bambaşka bir boyuta evrildi.
Ülkece, yaralarımızı sarmaya böylesi büyük bir ihtiyaç içinde iken, bundan bahsetmenin tam zamanı diye düşünüyor ve sizleri, Dr. Edward Bach ile tanıştırmak istiyorum.
İnsanların, negatif duygu durumları ile hastalıkları arasında bir bağlantı olduğunu düşünen ve doğanın iyileştirici gücüne gönülden inanan Dr. Edward Bach, 24 Eylül 1886’da, Birmingham yakınlarında bir köyde, Brightwell cum Sotwell’de dünyaya geldi. Çocukluğu, kırlarda, çayırlarda oynayarak, ağaçlar, kuşlar ve yabani çiçekler arasında dolaşarak, doğa ile iç içe geçen Dr.Bach’ın çok meraklı bir çocuk olduğunu söylemem sanıyorum hiçbirinizi şaşırtmaz.
Sonraki yıllarda, endüstri devrimi ile birlikte, ailesiyle birlikte Birmingham’a taşınan Edward Bach, çocukluk hayali olan doktorluğu, o yıllarda ailesinden maddi destek isteyemeyeceği için rafa kaldırıp babasıyla birlikte fabrikada çalışmaya başladı. Çok sevdiği doğadan ayrı ve buna tezat, gürültülü, kalabalık, klostrofobik bir ortamda çalışmak, onun için çok zor olsa da, insanların duygu durumlarına duyduğu ilgi ile, burada insanları izlemeye başladı ve şunu fark etti ki, bu insanların hastalık korkularının, hastalığın kendisinden çok daha fazla zarar verici idi. Hastalık ne ifade ediyordu? Hasta olan kişi çalışamaz, para kazanamaz, ailesini geçindiremez ve hatta tedavi masraflarını dahi karşılayamazdı ki; bu tedaviler de, ona göre sadece hastalığın semptomlarını maskelemeye yarıyordu. Bu müşahade ettikleri, doktor olma arzusuna daha fazla karşı duramamasına ve babasına bu isteğinden bahsetmesine neden oldu ve ailesinin de onayı ile Birmingham Üniversitesi Tıp Fakültesine başladı. 6 yıllık tıp eğitiminin ardından, uzmanlığını Londra’da, University College Hastanesinde yaptı ve buradan, 1912 yılında Royal College Cerrahi Okuluna başladı ve 1 bir yıl sonra da bir cerrah olarak mezun oldu. Daha sonra, Cambridge Üniversitesinden halk sağlığı diplomasını aldı. Üniversite Hastanesinde 10 yıl boyunca yapmış olduğu araştırmalarının, bundan bir asır önce; bağırsak bakterileri zerine olduğunu öğrenmek sanıyorum ki sizi de benim gibi şaşırtmış olsa gerek.
Bu araştırmalarda, belirli çeşit bağırsak bakterilerinin, belirli hastalıklar ve onların tedavisi için etkili olabileceğini buluyor ve bunlardan aşı elde ediyor. Büyük bir hevesle çalışmalarını sürdürürken, 1917’de kendisine kanser teşhisi konuluyor ve sadece 3 ay ömrü kaldığı söyleniyor. Bunun, onca yapmakta olduğu çalışmanın yarım kalacak olması anlamına geldiğini düşünerek, hastalığına aldırmadan, daha büyük bir adanmışlıkla çalışmalarına dört elle sarılıyor. Böylesi bir durumda, bir amaç için, bu kadar çalışması, tüm meslektaşlarını da şaşırtıyor ama bu, onun gücünü yeniden toplamasını ve iyileşmesini sağlıyor. Bu arada immünoloji alanındaki çalışmaları sayesinde, artık kendisi İngiltere’de ‘’dahi’’ olarak anılmaya başlıyor.
Aşı çalışmaları sırasında, enjeksiyon korkusunun tedaviyi olumsuz etkileyebileceği fikri, kendisini daha derin araştırmaya ve kendisinden bir asır önce yaşamış olan, Homeopatinin babası olarak anılan S. Hahneman’ın çalışmalarını incelemeye (kendisine çok büyük hayranlık duyuyor) sevk ediyor ve sonrasında ‘7 Bach Nazodu’ olarak bilinen, bağırsak bakterilerinden elde ettiği oral aşılar formüle ediyor.
1922’de araştırmalarına daha fazla odaklanabilmek amacıyla hastaneden ayrılıyor ancak Londra’daki muayenehanesinde hastalarını muayene ve tedavi etmeye devam ediyor ve radyolog Nora Weeks ile tanıştığı büyük bir laboratuvar kuruyor. Bulmuş olduğu 7 nazoda eşdeğer, doğal, başka tedaviler keşfetmek hedefi oluyor ve bu arzusu, onu doğaya, bitkilere yönlendiriyor.
Ayrıca, insanların doğası, kişilik yapıları, jestleri, mimikleri, duygusal durumları da, çalışmalarının bir parçası olarak, sosyal yaşam içinde gözlemledikleri arasında yer alıyor. Duygu durumlarını, ne şekilde gruplandırabileceği üzerine çokça kafa yoruyor ve benzer kişilik tiplerindeki kişilerin, benzer hastalıklara yakalandığını fark ediyor. Böylece kronik hastalıklarda, hastalık semptomları kadar, hastanın duygusal durumuna da bakmak gerektiğini düşünüyor ve hayatının geri kalanını bu amaca adamaya karar veriyor.
Yavaş yavaş elde etmeye başladığı çiçek remedilerini , muayenehanesinde, hastalarında deniyor ve çok ciddi ve hızlı yanıtlar alıyor.
Bu konuda derinleşmek ve daha da fazla remedi keşfedebilmek için yola çıkarken, Nora Weeks’e asistanı olmasını teklif ediyor.
Birlikte çalışmaya başlıyorlar. Gitgide remediler başarılı oldukça, duyulmaya başlıyor. Bu arada, çeşitli makaleler ve 2 kitap kaleme alıyor Dr. Bach; 12 Şifacı ve Diğer Remediler ile Kendini İyileştirmek…
Dr. Edward Bach ve asistanı Nora Weeks, artık bir merkez kurmaya karar verdiklerinde, Oxfordshire yakınlarındaki, Southwell köyünde, Mount Vernon adlı bir yerleşkeyi kiralıyorlar. Dr. Bach’ın arkadaşı Victor Bullen da onlara yardım ediyor, destek oluyor.
En büyük hayali, insanların sağlıklarına kavuşmaları için, doğal bir tedavi yöntemi bulmak olan Dr. Edward Bach, tam da dilediği gibi, basit, zararsız bir yöntem bulmuş olduğuna kani olduğunda, inanılmaz bir kararla, bununla ilgili tüm notlarını ve çalışmalarını imha etti. Bunu yapma sebebi, insanların teori ve spekülasyonlarla dikkatleri dağılmadan, bu tedaviyi olduğu gibi basit ve anlaşılır şekliyle almalarını istemesiydi. 50 yaşında, hayallerini gerçekleştirmiş bir adam olarak, uykusunda vefat eden, Bach Çiçekleri Terapisinin yaratıcısı Dr. Edward Bach’ın mezarı, Mount Vernon’daki, Bach Center’e bir iki dakikalık mesafede bulunmakta.
Dr.Bach’ın vefatının ardından, arkadaşları Nora Weeks ve Victor Bullen, kendilerine bırakmış olduğu Bach Centre’nin yerini satın aldılar. Bugün, Bach Centre, Mount Vernon, Dr. Edward Bach Vakfı’nın çatısı altında, dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilere, bu basit ve doğal tedavi yöntemini öğrenmeleri için, halen ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Ülkemizde de, 2015 yılından beri, Bach Vakfı Kayıtlı Uzmanlığına yönelik Bach Centre eğitimleri, Türkçe olarak verilmektedir ve şu an için Türkiye’de bu eğitimi verebilen, Bach Centre onaylı tek eğitmen sevgili hocamız, Neşe Çalapverdi’dir.
Tıpkı Dr.Edward Bach’ın söylediği gibi… “This is nature’s way and is right .’’
“Bu doğanın yolu ve doğru olan bu.’’
Birer birer Bach Çiçekleri remedileri ile tanışmak için, gelecek ay görüşmek dileğiyle…